Bokunu yuvarlayan Bok Böcee! (E'ler açık)
Evet son derece bok bi sabah yaşadım. İçime de doğdu böyle olacağı ama engel olamadım.
Mr.Eleven'la kardeş kardeş uyuduğumuz bir gecenin sabahıydı. Telefonumun alarmı çalınca kalkıp giyinmeye başladım, derse gitmem gerekiyordu.
Nedense bir türlü evden çıkasım gelmedi ama. Üstüme giydiklerimi on defa değiştirdim, odama defalarca girip çıktım falan.
Böyle içimde on gündür sıçamıyormuşum gibi bi huzursuzluk. Gidip gelip prenses yatağımda öküz gibi uyuyan Mr.Eleven'a bakıyorum. Onu orda bırakıp çıkmak istemiyorum falan evden... ben çıkıyosam o da çıksın yatmasın, kalmasın, gitsin falan işte...
Bi yandan aklıma Hercules'e neredeyse bir haftadır hergün yazdığım ve başucumdaki çekmecemde duran kurabiye kutusuna attığım mektuplar geliyor.
Daha önce de Mr.Eleven'ı orda o mektuplarla arasında santimlik destinasyonlarla bıraktım ama hiç böyle bir hzursuzluk kaplamamıştı içimi.
Belki de bu sabah o çekmeceyi açıp içinden orkidimi aldığım için, o sırada bir çakal refleksiyle gözlerini açarak bana son derece antipatik gelen ukala bakışlarını attığı içindir...ki gözleri güzeldir yani. Hatırlarım da bundan üç sene kadar önce ilk çıkmaya başladığımız aylarda "Güzel gözlü sevgilim" derdim yani ona, demişliğim vardır. Nasıl yapmışsam öyle bir hata...
Herneyse...ık mık bok püsür diye içimde bir savaş verirken Hercules'e ilan-ı aşk mektuplarımı da, hemen yanıbaşında prenses yatağımda uyur gibi yapan Mr.Eleven'ı da bırakıp çıktım evden.
Derse yetişmem gereken nadir günlerden çünkü...elimden birşey gelmiyor.
Koştur koştur okulun kapısına varmama ramak kalmış...kulaklığını kulağıma henüz geçirdiğim telefonum zımbır zımbır çalmakta.
Ekranda görünen numara Mr.Eleven'a ait. Kayıtlı da değil yalnız. Yıllardır öyle beynime kazınmış öyle kaçamamışım ki o numaradan, kaydetme gereği bile duymamışım sonrasında.
Sıçtığım andır dedim içimden. Suratım bi bütün limonu yemişcesine buruştu. Duyabileceğimin her türlüsüne kendimi hazırlamaya çalışıp "Yes" tuşuna bastım.
-Allah belanı versin!
+(peki versin) ne oldu ki?
Safa yatıyorum yine inanılmaz pişkin inanılmaz yüzsüzüm.
-Allah belanı versiiiiiiiinnn!!!!
+Tamam ama ne oldu ki şimdi yani?
Allah beni nası biliyosa öyle yapsın vallahi çok fake attım ben bile yemedim bu halimi. Bendeki panik dört nala o an. Ne desem de sinirini minimuma indirsem diye düşünüyorum bulamıyorum. Ben tek kelime daha edemeden...
-Sen nesin ya sen nasıl bişeysin bu mektuplar ne!
...diye hönkürüyor.
O sırada içimden keşke buraya kadar yürümeden önce arasaydın şimdi boşuna geldim, geri yürüyeceğim, yorulacağım falan diye düşünüyorum mal mal. Tabi bunu söylesem beni bi kaşık suda boğar.Telefon yüzüme kapanıyor zaten suskunluğumda. Birkaç kez arıyorum meşgule veriyor. Hayır açsa ne dicem çok merak ediyorum, ne diye arıyorsam.
Adam bana aşık, başkasına yazdığım mektupları bulmuş "Allah belanı versin" falan modunda, ben hala atacağım iki adımın derdindeyim. Taksiye mi binsem napsam diyorum bu sefer. Sonra yok diyorum bi de iki metre yol için taksiciden küfür yemek istemiyorum sabah sabah.
Bu sefer aklıma mektuplarıma zarar verirp vermeyeceği geliyor. Ben olsam ve öyle birşey bulsam sinirimden yırtardım çünkü, anında paramparça ederdim bidaha sittin sene birleştirilemezdi o parçalar; bilimadamları bile çözemezdi o mektupta ne yazıyor. Daha bir gaz veriyorum ayaklarıma, koştur koştur gidiyorum çünkü mektuplar benim için önemli. Birgün Hercules'e vermeyecek bile olsam ben yazılı olan herşeye her hatıraya değer veririm, çöpümü atsalar kıyamet kopar.
Tam sokağa giriyorum, arabayla fırlıyor karşıma. Son gaz bana doğru geliyor. Tam önüne geçiyorum durması için. Ben olsam durmam ezerim yalnız ımına kodumun tırıspısı üç haftadır ayakta uyutuyo beni demek başkasına aşık olduğu için vermiyomuş falan diyip...
Mr.Eleven insaflı çıkıyor. Tahminimce birlikte geçen onca anımızın hatrına ezmiyor beni.
Benim için hala aynı. Bir insan size obsesif derecede aşıkken onu hiç kardeşiniz gibi gördüğünüz, canınız ciğeriniz biriymiş gibi hissettiğiniz oldu mu.
Üzülünce içim parçalanıyor. Ama ben veremem ona istediği mutluluğu.
Ön koltuğa geçip oturuyorum. Biraz aşağı iniyoruz arabayla ve çekiyor sağa.
"Aşık oldum ben." diyorum son derece mala bağlamış halde. Biliyorum ordan kurtuluşum pek yok sıçacak ağzıma. Hani belki acır biraz diye son gak guklarımı deniyorum.
+İnsanım ben, sen nasıl bana takmışsan kafayı ben de başkalarına takabiliyorum.
...diyorum...demesine diyorum da boşa...
Benim her denememde aldığım cevap aynı oluyor. Sinirinden etrafa tüküre tüküre kafasını direksiyona çaka çaka "Siktir git!" diyor bana.
Zaten gideceğim. Şimdi sen bunu söylemesen de ben zaten bi gün senin hayatından siktir olup gidecektim bunu kabullenmek istemesen de sen de benim kadar iyi biliyodun içten içe.
Bir süre sonra pes ettim. Baktım ki hiçbir sözüm sakinleştirmiyor onu...indim arabadan yürümeye başladım yine eve doğru. Aksi gibi bir de yağmur başlamasın mı!
Yine başladım homu homur söylenmeye... "Belliydi bunun olacağı. Bari evin orda konuşsaydık da ben onca yolu yine yürümeseydim."
Benden sonra gaza basmasıyla arkamdan duyduğum ses biraz içimi ürpertti. Umarım o sinirle saçmasapan bişeye kalkışmaz ya da kaza yapmaz diye düşündüm.
Ama her ne olursa olsun arada yine içimdeki HardCandy ortaya çıkıp atarını da yaptı. "Sen benim çekmecelerimi mi karıştırdın! Özelime girmeye hakkın yok, ne sanıyosun kendini!" ... de yemedi tabi o sinirle.
İşte bu Mr.Eleven'ı son görüşümün hikayesiydi...diyeceğim galiba bigün. Umarım öyle olur, çünkü bu hikaye yıllardır bana eziyet olarak fazla fazla devam etti.
Parçadan çıkaracağımız ders şu olsun mu öyleyse?
İnsanların özelini kurcalamak iyi değildir.Bulduğunuzda hiç hoşunuza gitmeyecek şeyler çıkabilir ortaya.Bazen çok fazla şey bilip mutsuz olmaktansa daha azını bilip mutlu kalmak daha iyidir.
O değil de...Cuma gecesi Maroon5'a gidiyor muyuz??
Sevgiler... HardCandy